Oğuzcan Çağan – twitter.com/OziCanCagan
Garaj’ı pek sevdim.
Craft Kadıköy’de izledim.
Enis Arıkan ve Güven Murat Akpınar’a bayıldım.
İpek Bilgin ve Kemal Hamamcıoğlu’nun yönetmen ve oyun yazarı olarak isimlerinin anılması ise, pek tabii elzem.
Hikâye şöyle: Orkide isminde transseksüel bir kadın, yılbaşı gecesini evli sevgilisi ile Garaj’ın birinde buluşarak geçirmeyi planlamaktadır. Noel Anne kıyafeti içerisinde Garaj’a gittiğinde, onu takip eden ve fotoğraflarını çeken Kahraman’ı fark eder. Hikâye açılır, olay örgüsü genişler. Orkide’nin evli sevgilisi gelecek midir? Evli ya da değil, Orkide’yi seviyor mudur o ADAM? Kahraman kimdir? Orkide kimdir? Belki basit sorular bunlar fakat o karakterler için asla değil! Zira Orkide –belki Kahraman da- kimse tarafından tam olarak tanınmamış, kendileri anlattığınca tanıtmışlar kendilerini. Ne kadarsa o kadar. Oysa, görünenin ve gösterilenin ardında, muhakkak başka şeyler de saklar ve taşır insan.
Orkide ve Kahraman ne kadar incelikli karakterlerse, oyunculuklar da o kadar şahaneydi!
Enis Arıkan, Orkide’ye dönüştüğünde onun karakterinden bir an olsun düşüp parçalanmadı. Keza Güven Murat Akpınar da öyle. Zira her iki oyuncunun da yükü fena halde ağır. Enis Arıkan bir kadına dönüştüğü, Güven Murat Akpınar da Kahraman’ın dış aksiyon yönünden hareketi kısıtlı olduğu için ikisinin de elmasa dokunur gibi yaklaşmaları gerekirdi ki öyle de olmuş. İki karakter de, oyun boyunca herhangi bir çizik almadan, son sürat, yağ gibi aktı sahnede.
Tabii ki Kahraman’ın adı da gelişigüzel konulmuş değil. Orkide’nin kahramanı, Orkide’nin ruhsal kurtarıcısı belki. Ya da bu kadar büyük, süslü tanımlamaksızın şöyle de denilebilir: Orkide’nin yılbaşını beraber geçirmesi “gereken” kişi. Sevgilisi dediği evli adamın gelmemesi belki en güzeli. Orkide çünkü, o gece Noel Anne olarak çok şanslı, kalbi kırıldığı anda kalbini sarabilecek biriyle karşılaşıyor. Hem de yeni yıl gecesinde! Kahraman, işte bu yüzden kahraman. Kalp kırıklarını sarabildiği, kalbini Orkide’nin kalbiyle yan yana getirebildiği için. (Bazı noktalarda Kahraman’ın Orkide’yi uzun zamandır takip edip ona âşık olduğunu, bazı kısımlardaysa Kahraman’ın Orkide’yi kendine model aldığını düşündüm- ikisi arasında ne fena bir uçurum var!)
Benim açımdan oyunun tek sıkıntısı seyirci koltuklarıydı. Zira numarasız koltuklarla ilgili sıkıntım olmasına karşın, salona girerken de en arkada kalmayı tercih ederek (bu da bir garip özelliğim) seyirci koltuklarında en arka sıraya oturmak durumunda kaldım. Boyum da pek uzun olmadığı için oyun boyunca kafamı bir o yana, bir bu yana yatırmak ihtiyacı hissettim.
Fakat bu oyunun büyüsünü zedeledi mi? Hayır! Başlangıcından bitişine kadar Orkide’de takılı kaldım, bittiğindeyse bir şişe votkayı tek başıma ve sek olarak içmişim gibi afalladım!
Garaj’ın içtenliği de buradan geliyor sanırım: Duygusallığın göbeğinde dolaştırıp sarhoş ediyor ve oyun sonundaysa hayatın kucağına atıyor seyirciyi. Bundan sonra aynı bakabilir mi insan Orkide gibi bir KADINA?
Oyunun sonradan Artemis Yayınları tarafından yayımlanan kitabında, Çıkarılan Bölüm başlığıyla sunulan kısmın çıkarılmasına ise nasıl karar verildi bilemiyorum fakat büyük oranda yönetmenin kararıdır sanıyorum, şahane bir karar. Çıkarılmakla nasıl da iyi edilmiş! Sonra da kitaba alınmakla ne iyi edilmiş! O kısım, metnin tamamına yapışmış bir GARİPLİK olarak durabilirdi.
Bu yazı yağmurlu bir günde sokaktayken ya da kar altında yazılmadı. Bu yazı izlediğim ve hakkında yazı yazacağım diğer oyunlar gibi, sadece seyirci gözüne değen, dokunan, ruha dokunan noktaların yazıya dökümüdür. Oyun için yazılmış tiyatro eleştirisi metni yaklaşımıyla değil, esip geçmiş bir oyunun bıraktığı etkinin yorumu olarak okunmalıdır. Gerisi zaten kendiliğinden gelecektir.