Hayatımda Cem Yılmaz’ı yakından bir kere gördüm. Yakın dediğime de bakmayın adamdan imza almadım. Russell abinin filminin galasında 5o metre ötede sahnedeydi. Bir daha da yakınlaşamam herhalde bu kadar. Zaten beni basın gösterimlerine de çağırmıyor…
Ali Baba ve 7 Cüceler, 13 Kasım günü vizyona girdi. Kadköy Rexx’te saat 15.15 seansında filmi izledim aynı gün. Açıkçası hem keyif olsun, hem de Cem Yılmaz iyidir, biraz gülerim dedim. Yok! Olmamış…
İki soru takıldı aklıma. Cem Yılmaz bu mu? Cem Yılmaz bunu çekmese daha mı iyi olurdu? İlkine cevabım hayır bu değil, ikisine de evet daha iyi olurdu. Biraz laf geveleyeyim dedim. Olduğu kadar.
Öncelikle şunu söyleyeceğim. Gidin, izleyin. Büyük oranda tatmin olunmayacak. Yine de izlenebilir. Bu konuda sıkıntı yok. Sonuçta Cem Yılmaz filmi. Bildiğimiz Cem ya! İki başrolü de kendin oyna, yaz, çiz yönet işte. Aralara da enteresan tipler ekleyince değmeyin keyfine! Ama nerede konu bütünlüğü be abi?
Öyle kılıcı gelişi güzel sallayan bir samuray gibi film çekmiş Yılmaz. Filmin ilk yarısı tempo açısından daha yukarıda olduğundan izleniyor. Yalan değil. Özellikle de “Ya kesin bir şey olacak” diye bekliyorsun. Ama olacak olan şey bir türlü olmuyor. Türlü türlü göndermeler yapıyor film. Yap abi yap! Ama biraz adabı olsun. Sağda solda, masalsı, polisiye parodisi gibi laflar duyacaksınız. Doğrudur. Ama beklenilen Cem Yılmaz bu değil ki?
Bu film sırf CMYLZ damgasından ötürü yine izlenecektir ancak rekor kırmaz. Şenay ve İlber bahçe cüceleri satışıyla uğraşıyorlar. Film, çektikleri bir reklamla başlıyor. Cücelerini (Cem Yılmaz’ın çok da zekice olmayan ürün yerleştirmeleriyle) bilinen bir firmaya pazarlamaya çalışıyorlar. Nanay! Başarılı olamıyorlar. Sonrasında Bulgaristan’da bir fuara gidiyorlar ve orada ürünlerini tanıtacaklar. Fakat olaylar onları Boris Mançov adlı bir suçlunun karşısına çıkarıyor. İşin içine Interpol falan giriyor. Tam kurtuldular derken, zorla başlarını belaya sokuyorlar.
Bu Boris denilen adamı da Cem abi oynuyor zaten. “Keptın bi cisim yaklaşıyor” diyesim var. Adam biyolojik silahla falan uğraşıyor. 10 mg şişeyi 500 milyon avroya falan satıyor. Nasıl bir fantezi bu? Bu Boris sağdan soldan bulduğu insanlarla “insan avı” partileri yapıyor. Bildiğin “Açlık Oyunları” işte. Araya zombi hikâyesi de serpiştirilmiş. Dağılan Sovyetler ile ilgili de bir şey eklenmiş. Ohh mis! Değmeyin keyfimize.
Dedim ya ilk yarı neyse de ikinci yarı “güldürmedi” abi! Sıkıldık, düştük. Ama Av Mevsimi göndermesi güzeldi. O filmdeki, o sahneyi severim bak. Yüz kere açar, yüz kere dinlerim. Barış Manço’yu bir şekilde dâhil etmiş olman çok hoş be abi! Ayrıca başlangıçta ki animasyonu da sevdim. Bu kafada bir film yapsan fena olmaz aslında! Birkaç şey daha var beğendiğim ama gerek yok söylemeye. Ama REKLAMLAR! Pepsi ve Metro reklamları çok kötü olmamış mı sence de? Yakıştı mı? Tamam, zaten yaptığın şey de bari hikâyeye gerçekten hizmet etseydi. Yani o akü sahnesi? Sence olmuş mu? Seyircini ahmak yerine koymak sana yakışıyor mu?
Neyse, nasılsa cevap vermezsin. Çok şanslıysam versen bile laf sokarsın. İnsan Cem Yılmaz filmi izleyip de verdiği paraya üzülüyorsa bu işte bir sorun var demektir. Gerçekten söylüyorum bunu. Yoksa biz zaten milletçe Hababam Sınıfı’nı bininci tekrarında izleyip, sosyal medyada o gece televizyonda bile oynasa birinci yapıp, kahkahayı basan bir milletiz. Ama sen seyircini aptal yerine koymasaydın keşke…
Doruk Önal – @sosyokopat