Duygular her zaman olduğu gibi gösterilmez. Bazen kendine saklaman gereken şeyler olur. Bazen karşıdakine hissettirmemen gereken şeyler olur. Bazen toplum baskısı farklı ifade biçimleri bulmaya iter. Bazen de sonuç almak için farklı davranmak zorunda kalırsın. Dünya öyle bir hale bürünmüştür ki acın geçsin diye acını bile yaşayamazsın, çünkü acını geçirmende yardımı dokunabilecek olan insanların senin acını paylaşmaya niyetleri yoktur. Zac Pratt’ın biraz geç de olsa fark ettiği gibi.
Sevmediğini bir türlü fark etmediği bir hayat yaşayan Zac bunun acısını günlük hayatta gerginliğiyle sıkboğaz ettiği sevgilisine ve nişanlısına yaşatmaktadır. İkisinin birbirlerini sevmemesi de işini kolaylaştırmaz elbette. Kardeşiyle bir anlaşma zemini ararken uzun süredir birlikte olduğu kadınla olan görüş farkları da ortaya çıkmaya başlar. En sonunda ilişkisi biter, tam kardeşiyle ilk kez iyi anlaşırken kardeşi sevgilisiyle birlikte ortadan kaybolur. Polise gider, polisin çalışmasından memnun kalmaz ve işe kendisi el atar. İlanlar dağıtır, web sitesi oluşturur. Bir yandan da tekneyle kaybolan Alice ve Toby’nin ne kadar uzaklaştıklarına dair çözümlemeler yapar ve arama alanını genişletmeye başlar.
İlanlar yetmez çünkü insanlar sokakta ilan dağıtan kişilerle etkileşimlerini sınırlı tutmaktadır. Web stiesi ve koyduğu videolar da işe yaramaz çünkü insanlar internette kendilerini eğlendiren şeylere bakmaktadır. Zac sonunda bunun farkına varır ve yolunu değiştirir. Acısını, kaybını, endişesini insanların görmek isteyeceği bir biçime bürür ve yolculuğa çıkar. Alice’in peşinden giderken geçmişlerini, farklarını ve benzerliklerini sorgular. Hiç durmadan gider gider ve ilgi çeker.
Tom Kingsley ve Will Sharpe’ın kafaları birlikte çalıştıklarında ulaştıkları nokta kesinlikle ufuk açıcı. İngiltere’deki su kanallarını insan ilişkilerinin içine bezeyen, araya bilimkurgu ve psikoloji baharatını da ekleyen ikili bunu taşıma işini Zac Pratt’e yüklemiş. Aynı zamanda ilk uzun metraj başrolünü oynayan Will Sharpe da bu yükü enfes taşımış. Tek kişilik yol hikayelerinin sıkıcı durgunluğuna hiç bulaşmadan, olabildiğince gülümseyerek ortaya izleyiciyi harekete geçiren bir film çıkarmış. The Darkest Universe rejisiyle ve başrolüyle altına girdiği her görevin altından başarıyla kalkan bir film.
Mehmet Dinler – twitter.com/KumpirBey