Mehmet Dinler yazdı…
Doğa Can Anafarta’nın yazıp yönettiği son film, Damat Takımı bu hafta vizyona girdi. Lisede birbirlerinin arkadaşı, kankası değil, kardeşi olmuş beş kişiden birinin evlenme kararı almasının ardından tekrar lisedeki hallerine dönmelerinin hikâyesini anlatan filmin başrollerinde Furkan Andiç, Pelin Akil, Özgürcan Çevik ve nicesi yer alıyor.
Hayatlarının zirve dönemini lisede yaşamış ama sonradan hiç o çizgide devam edememiş, bu yüzden liseye yaşıtlarından fazla özlem duyan beş kişinin hikâyesi aslında bu. Mezuniyet ve Biz Size Döneriz’de liseden kopuş hikâyeleri anlatan Doğa Can Anafarta bu kez bir liseye dönüş hikâyesi anlatmayı tercih etmiş. Biz Size Döneriz’de gösterdiği gençlik komedisi tadını Damat Takımı’na da taşımaya çalışmış ancak o kadar başarılı olduğunu söylemek zor.
Damat Takımı adından da belli olduğu gibi bir erkek filmi. İlk sahnedeki evlilik teklifinden başlayıp, Yiğit’in evleneceğini arkadaşlarına haber vermesine, ilk yemeklerinden son sahnede yaşananlara kadar her anı erkeğin bakış açısından esprilerle dolu. Abartılmış mastürbasyon sahnesi de dâhil olmak üzere bu bakış açısıyla film yapmakta hiçbir sakınca yok. Sorun filmdeki kadın karakterlere bakınca başlıyor. Ana kadrodaki beş erkeğin (Hatta kötü adam Besim’in bile) gerçek hayatta tezahürünü bulmak mümkün ancak kadınlar için böyle bir şey söz konusu değil. Tip olarak yansıtılsa bu durumun sorun yaratmayacağı kadınlar karakter olarak yansıtılmaya çalışınca sorun çıkıyor. O ciddiyetle gösterilmeye çalışılmış diyaloglarının, sahnelerinin, yaşadıklarının bir karşılığı yok çünkü. Bu da bize çevremizdeki insanları hatırlatan beş erkeğin yanında fazlasıyla “sahte” kalmalarına sebep oluyor.
Kadın karakterlerin sahte kalmalarının yarattığı bir başka sorun da tempo sorunu. Film klasik bir tempoda işlemiyor. Oldukça tempolu olarak başlıyor, beşlinin bulunduğu her sahne de bu yüksek tempoya hizmet ediyor. Seyirciyi oldukça yoruyor. Bu noktada iki ana kadın karakterin sahnelerinin tempoyu düşürerek seyirciye soluk alma imkanı vermesi denense de bu sahte karakterlerin diyalogları çok sıkıcı olduğu için tempo düşmüyor direkt yere çakılıyor. Bu da izleyicinin bir an çok yorulurken bir an sıkıntıdan ölmesine sebep oluyor.
Film iki temel sorununa rağmen komedinin amacı olan güldürme eylemini sonuna kadar yaşatıyor. İnsana yaşattığı nostalji bir yana eleştirdiği her şeye hak vermek mümkün. Sosyal medya yüzünden fenomen olmanın da rezil olup hayatında sorunlar yaşamaya başlamanın da birkaç insanın telefonuna bağlı olması gerçekten korkunç bir durum. Film boyunca bizim “Baltalar” da bu iki durum arasında salınıp duruyorlar. Sonunda elbette mutlu son, tıpkı örnek alındığı çok belli olan Amerikan Pie filmleri gibi aşk kazanıyor. Ancak film boyunca eleştirinin dozu oldukça iyi ayarlanmış. Araya sıkıştırılan, gözden kaçmakla, kör göze parmak olmak arasında çok iyi duran yeşil alanların yok edilmesi ve AVM’lerin şehirleri işgal etmesi eleştirileri de takdiri hak ediyor.
Doğa Can Anafarta Türkiye’de fazla görmediğimiz bir tonda gençlik komedisi yapmaya devam ederken oyuncu seçimlerinin de bir kısmının buna çok uygun olduğu hemen anlaşılıyor. Özellikle Özgürcan Çevik, Şevkat Yerimdar olduğundan beri üzerine yapışmış görünen o rolü nefis şekilde sıyırıp atmış. Özgün Aydın, Sarpcan Köroğlu ve Ozan Osmanpaşaoğlu da Baltalar’a hayat verirken o kafaya girmeyi başarmışlar. Kadrodaki tek sıkıntı Furkan Andiç’in performansı olabilir. Dizi dünyasından alışkın olduğu rol yapmak yerine poz atmayı tercih etmesi bazı noktalarda oldukça göze batıyor lakin rolün de diğer dördüne göre daha “Cool” bir havada çizilmiş olması durumu biraz toparlıyor.
Damat Takımı, kimini lisedeki anılarına götürecek, kimine “Bu ne ataerkillik böyle” sorusunu sorduracak, kimine evlilik aşerdirecek, kimine “Gelin Takımı”nı hevesle bekletecek ama neticede herkesi çok güldürecek bir komedi filmi olmayı başarmış. Beyaz perdede iyi şanslar. J