Mehmet Dinler yazdı…
Yeni bir dünya değil karşımızdaki. Eski bir dünya. Hem fazlasıyla tanıdık hem de bir o kadar şaşırtıcı.
Bugün vizyona giren Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar Harry Potter ile büyümüş bir nesil için altın değerinde. 2007’de son kitabı çıkan, 2011’de son filmi vizyona giren efsane seriden sonra hiçbir şeyin o heyecanın yerini tutmadığını inkar etmek yersiz. Kitapları tekrar tekrar okusak da, filmleri tekrar tekrar izlesek de “Macera devam ediyor” hissi bambaşka bir duygu. Özellikle de bu macera kendini bu kadar ait hissettiğin bir dünyada geçiyorsa. Sözün özü; Büyücülük Dünyası’nı çok özlemişim.
Kendini Potterhead olarak tanımlayan herhangi birinin David Yates’in yönettiği bir Harry Potter filminden memnun ayrıldığını duymak benim için sürpriz olurdu. JK Rowling’in kurduğu dünyayı hiç anlamaması, bu yüzden onu anlatmaktansa macera filmi yaratmaya çalışması kült olabilecek bir film serisini hayal kırıklığı haline getirmişti. (Harry Potter’la alakalı olduğu için yine de çok seviyorduk o ayrı) Yates’e olan hayranlığını hiç anlamadığım Rowling, Fantastik Canavarlar’ın yönetmen koltuğunda onun olacağını söylediğinde epey canım sıkılmıştı. Dönüp filme bakıyorum da bu can sıkıntısı biraz yersiz kalıyor.
Filmin Harry Potter’dan en büyük farkı uyarlama olmaması. David Yates’in elinde izleyeceklerin ezbere bildiği bir dünya yok. Dolayısıyla izleyiciye zaten bildiklerini anlatmak gibi bir sorumluluğu yok. Her şeyi güzel hale getiren de bu. Elinde ilk kez izleyiciden daha fazla hakim olduğu bir dünya olan Yates bu kez doyasıya anlatmayı tercih etmiş. Gellert Grindelwald dönemi ABD büyücülük dünyasını tanıtmayı başarmış. Macera filmi yapacağım diye uyarladığı 3 Harry Potter hikayesinden ikisinde Dursley ailesine yer vermeyen Yates bu kez Muggle/Büyücü Olmayan ile Büyücüler arasındaki ilişkiyi anlatarak başlıyor. Bu da filmi bir tabana oturtuyor. Zaten bunu da yapmak zorunda zira bu kez maceranın tamamı büyücü olmayanların arasında geçiyor. Bu konuda son derece başarılı olduğunu söylemek mümkün.
Harry Potter serisinin bittiği ilk dönemlerde yeni bir hikaye için yanıp tutuşuyorduk. Harry’nin çocuklarının hikayeleri olabilirdi. Voldemort’un geçmişi olabilirdi. Çapulcular olabilirdi. Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar uyarlanabilecek bir hikaye olarak görünmüyordu, gerçi hikaye değildi zaten. Filmin haberi geldiğinde Newt Scamander’in dünyayı gezip canavar toplayacağı, bol maceralı ve efektli bir şeyler beklemiştim. Tabii fragmanlarla birlikte bu beklenti yok oldu ama asıl rahatlamayı filmi izlediğimde yaşadım. “Basalım ışığı, büyü efektini görsel şölen yapalım” bakış açısının bu filmde olmaması büyük şans. Tabii ki sihirli yaratıklar ön planda olduğu için buna benzer bir durum var ama bu kez anlatıda replikler ön plana çıkıyor çok şükür. Harry ve Voldemort’un bütün seriyi özetleyen son konuşması yerine birbirlerine sarılıp çatıdan atlamalarını izledikten sonra bu gerçekten büyük bir gelişme. Filmle ilgili bütün değerlendirmelerim Harry Potter serisinde rahatsızlık duyduklarım üzerinden gidiyor farkındayım ama bu filmde de işler aynı şekilde gitseydi film çıkışı İngiltere’ye gidip David Yates’i ve –ona izin verdiği için- JK Rowling’i tokatlamak bir numaralı hedefim olacaktı.
Eddie Redmayne bir gün öldüğünde sinema tarihine çok derin izler bırakan bir efsane olarak anılacak. Daha 32 yaşında Oscar’a uzanan Redmayne’i Büyücülük Dünyası’nda izlemek gerçekten büyük bir keyif. Stephan Hawking ve Lili Elbe’nin aksine çok daha az etkileyici Newt Scamander’ı da etkileyici hale getirmesi gerçekten nefis bir durum. Tek sıkıntı Tina’yı canlandıran Katherine Waterston’ınla uyumlu durmamaları. Film boyunca aralarında bir aşk sahnesi geçmediğinin farkındayım ama yine de uyum şart. Neyse ki Dan Fogler ve Samantha Morton oldukça eğlenceli bir işe imza atmışlar da Kowalski ve Mary Lou’yu birlikte izlemek oldukça keyifliydi. Kötü taraftaysa Credence’e can veren Ezra Miller benim beklentime göre sönük kalırken Colin Graves esas kötümüz Graves’e gerçekten beden sağlamış.
Filmin tek büyük sıkıntısı planlama hatasından kaynaklanan sonu. Önce tek duyurulan, sonra üç, vizyondan kısa süre önce de beş film çıkacağı söylenince zaten kafalar karışmıştı. Aynı kafa karışıklığını JK Rowling’de de biraz gördük denebilir. Üstelik bu kez filmler, Harry Potter serisinin aksine birbirleriyle daha bir göbekten bağlı olacak. Tek tek bakıldığında o kadar güçlü hikayeler sunma potansiyeli yok. O yüzden filmin sonunun bir dizi bölümü sonu kadar özensiz görünmesi kekremsi bir tat bırakıyor. Ama işin sonunda Büyücülük Dünyası’na geri döneceğimizi biliyoruz. O zaman bizi ne mutsuz edebilir ki?
Mehmet Dinler – twitter.com/KumpirBey